Zaman , 17 Aralık 2007, Pazartesi
| n.hazar@zaman.com.tr | ||
| Piyanist | ||
| Nurşen Mazıcı isimli bir profesör. 'Ben hâlâ solcuyum ve hâlâ kadınım' gibi enteresan cümleler arasında sap ile samanı fena halde karıştıran (Moon ile Mormon'u, Koreshi ile Amish'i kulaktan duyma bilgiler ile karıştırdıkça karıştırdı) ve demokrasi ile özgürlüğü çilekli sakız tadında kullanan bir hanımefendi. | |
İnsan dinledikçe üzülüyor, üzüldükçe bu ülkenin kaderine acıyor. Ülkemizde tuhaf bir alışkanlık var: Bir örnekten yola çıkarak genelleme yapma hastalığı. Bir resimden sosyolojik genelleme çıkaran mı istersiniz, bir reklam metninden yola çıkıp rejimin elden gittiğine dair ağıtlar yakan mı... Hepsi var ülkemizde... Fazıl Say'ın cümlelerini okuyunca her vicdanlı insan gibi kızdım ben de... Harcamak çok kolaydı bu yetenekli sanatçımızı. Kendi dar ancak yüksek dünyasını tanımlayıp yüklenmek de kolaydı. Nitekim okuduk birçok görüş bu yönde. Kimi Nişantaşı'nı vatan olarak görenlerin gidebileceğini, bu ülkenin Nişantaşı'ndan müteşekkil olmadığını söyledi. Keza Fazıl Say'ın vaktiyle yaptığı röportajlara göz atmak mümkündü. Andıç medyasının huyudur, ama yapacağınız küçük bir araştırmada, Fazıl Say'ın vatan olarak kendi bedenini tanımladığını, başka bir röportajda ise 'benim vatanım piyanomdur' dediğini görecektik. Sonra Oscar ödüllü Piyanist filmi geldi aklıma. Nazi faşizmi altında yaşamak için müziğinden vazgeçen ve bir fare gibi yeraltında yaşamayı, ne pahasına olursa olsun yaşamayı marifet sayan Yahudi piyanist. 'Piyanonu al da git' demek en kolayı Fazıl Say için. Hükümet kanadından bu tür açıklamalar da geldi nitekim. Önce bir soru sorup, sonra bambaşka bir şey söyleyeceğim: Fazıl Say'ın bugüne kadar bu tür bir açıklama yapmaması ülkenin önceki durumunun onun istediği gibi olduğunun kanıtı mıdır? Baskılar, gelir adaletsizliği, ekonomik eziklik, faili meçhuller, çeteler, uluslararası platformda adam yerine konmayan bir ülke midir sanatçının özlediği? Ve bir türban mıdır bir ülkeyi geri bırakan? Ülkenin dizginini elinde tutan seçkin azınlık ve bunların kuryeliğini yapan medya leşkerlerinin dışında, bu ülkede yaşayan herkes çok iyi biliyor ki, bu ülkede örtünme ile ilgili en ufak bir sorun yoktur. Aynı evde başı açık ve kapalı kız çocukları sorunsuz şekilde yaşadığı gibi, bakkalda, kasapta, otobüste, uçakta, hastanede yan yana huzur ve barış içinde yaşıyorlar. Ki yapılan kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki, başı açık bayanların büyük çoğunluğu örtünenlerden rahatsız değil. Fazıl Say'ın kendisinin önemsenmediği, hesaba alınmadığı ve hatta küçümsendiği yönünde bir düşünce içerisinde olduğu açıkça belli. Bunun izole edilmesi, 'ideolojinin götürdüğü yere git' olmamalı. Bu Demirel türü artık devri kapanmış ilkel düşüncenin tarzıdır. Günümüz insanına, inançlısı, inançsızı herkese yakışan ise, 'arkadaş gel hele, oturup şu sorunları konuşalım, çözüm üretelim. Birimizin varlığı diğerimizin yokluğu üzerine kurgulanmasın' şeklidir. Eğer Fazıl Say haklı ise, onun burun kıvırdığı yüzde 70'lik kesimin de bugüne kadar bu ülkeyi terk etmesi gerekirdi. Ancak bu yanlıştır. Bu ülke AKP'nin olduğu kadar Fazıl Say'ın ülkesidir. Ödülü verilmeyen minik Tevhide'nin olduğu kadar CHP'nindir de... Birtakım sivri ve radikal faşistlerin, inançsızların, kin pompalarının istedikleri tabloyu oluşturmak bu ülkeye zerre miktar katkı sağlamaz. Aksine ülkeyi daha zayıflatır ve tarih sahnesinden silinmesini sağlar. Bunu en iyi kalemini sinirli sinirli çeviren Nurşen Mazıcı'nın bilmesi gerekirken, ekranda öfke dolu salvolar yapması Türkiye adına üzücüdür... NOT: Ruhat Mengi'nin yaptığı halk röportajlarındaki maskaralığı yazmaya bile gerek yok. At gözlüğünün bu kadarını Mengi'den bile beklemezdik ama yanılmışız. Röportajları direkt Vatan gazetesinin yazı işlerinde yapsa bile daha insaflı çıkardı. | |
| 17 Aralık 2007, Pazartesi |
No comments:
Post a Comment