Engin Ardıç , Akşam , 13.11.2007
| | |
.....
Fakat Atatürk’ün, ölümünden iki ay önce, “yerine geçecek kişi” hakkında belirttiği düşüncelerine ve önerilerine yer vermişler; bunlar, özel kalem müdürü Hasan Rıza’ya söylediği, Milli Şef döneminde asla açıklanamamış, bugün bile birçok CHP amigosunun görmezden geldiği sözler...
Gitsinler Dolmabahçe Sarayı’na, burunlarının yanısıra kulaklarını da kabartsınlar, belki koku aldıkları gibi, perdelerin arasına sıkışmış bazı cümleleri de Atatürk’ün kendi sesinden duyacaklardır... Cızırtılı çıkabilir ama zarar yok.
Atatürk demiş ki:
“Evvela akla İsmet Paşa gelir... Memlekete pek büyük hizmetler ifa etmiştir... Fakat nedense umumun sempatisini kazanamadığı görülüyor, bu yüzden pek de cazip olmasa gerek... Bir de Mareşal Fevzi Çakmak var. O, hem memlekete büyük hizmetler etmiş hem de herkesle iyi geçinmiş, salahiyet sahiplerinin mütalaalarına daima kıymet vermiştir. Kimseyle münazaa halinde değildir. Bu itibarla bence devlet başkanlığı için en münasip arkadaş odur.”
Allah Allah... Hani mareşal, namaz kılan, tutucu, gerici bir adamdı ve de karşıdevrimcilerin adayıydı?
Atatürk böyle bir adama nasıl bu kadar değer vermiş, kendisinden sonra Çankaya’da onun oturmasını istediğini nasıl bu kadar açık seçik belirtmişti?
Mareşal geri durdu, o soğuk, yağmurlu ve kederli kasım günlerinde (o zamanlar “teşrin-i sani” denirdi, devrimci bir yaklaşımla) ne olduysa oldu, meclis İnönü’yü seçti.
Böylece, çaktırmadan, cumhuriyet tarihinin ilk darbesi de gerçekleşti. O yıllarda Internet bulunmadığından, darbe, kapalı kapılar ardında, “görüşme ve ikna” yöntemiyle yapılmıştı.
Burnun koku almaya alışıksa, bunları da kokla oğlum.
Haa, “ifa”, “salahiyet”, “mütalaa”, “münazaa” gibi kelimeleri anlamadın mı? Atatürk Osmanlıca konuşuyor...
Hasan Amca’na soruver, aynı kaptan su içerken...
.....
No comments:
Post a Comment